VARLIK – YOKLUK
Dün yoktun
Bugün varsın
Evet bugün varsın
Ve “ Yaşıyorum “ diyorsun.
Ama bilmelisin ki,
Yarın yine yoksun…
Mustafa Süreyya SEZGİN
İstanbul, 24.03.2003
Esrari’ye sordum;
‘’ Bir hiç iken var oldum. Sonra bir hiç olacağımı biliyorum. Ben var mıyım yoksa gerçekte bir hiç miyim? ‘’
Aynaya baktığında kendi aksini ayna üzerinde görürsün. Görüntünü elle tutamazsın, ancak izlersin. Çünkü o görüntü hiçlik olarak belirmiştir. Aksini yansıtacak bir ışık yoksa ayna üzerinde hiçliğin görünecektir.
Evrende ‘’bir şey’’ diye tanımladığımız varlıktan çok daha fazla hiçlik olduğu söylenebilir. Evrenin %74’ünü ‘’hiçlik’’ veya bir başka değişle karanlık enerji oluşturur. % 22’sini ise, gözle göremediğimiz ‘’karanlık madde’’ diye adlandırılan parçacıklar oluşturur. Evrenin yalnızca % 4’ü ‘’bir şey’’ olarak tanımladığımız baryonik maddeden oluşur.
‘’Bir şey’’ deyimi bile genellikle bir hiçlik içerir. Atomların büyük ölçüde boş alanlardan oluştuğu biliniyor. Maddenin katılığı, atomun içindeki parçacıkların oluşturduğu elektrik alanlarından kaynaklanan bir yanılsamadan ibarettir.
Yaşadığımız her saniye ile birlikte hiçlik de artıyor. 1998 yılında evrendeki genişlemeyi ölçen gökbilimciler karanlık enerjinin, evreni artan bir hızla sürüklediğini gördüler. Hiçliğin ve onun evrenin kaderini etkilemesinin anlaşılması, son on yılın en önemli keşfi olarak kabul ediliyor.
Ancak hiçliğin de bir ağırlığı var. Karanlık maddenin içindeki enerji, minik bir kütlenin enerjisine eşittir. Yaklaşık 402.000 km boyunca iki yana uzanan küp biçimindeki bir uzay boşluğunda, yarım kilo kadar karanlık enerji vardır.
Mekanik bir dalga olan ses boşlukta yol almaz. Uzayda bağırırsanız kimse sizi duymaz. Çünkü titreşim yaratacak bir madde yoktur. Bu nedenle uzayda sessizlik hakimdir.Kara delikler boşluk veya delik değildir. Evrenin en yoğun kütleleri olan kara delikler hiçliğin tam karşıtıdırlar.
‘’Sıfır’’ ilk defa MÖ 300 yılına ait Babil çivi yazılarında görüldü. Babil halkı ( Örnek olarak 25 sayısını 205 veya 250 sayısından ayırt edebilmek için) sıfırdan basamak belirleyen bir araç olarak yararlandı. Sıfırın matematikte kullanılması 5. yüzyılda Hindistan’da gelişti. Yunanlı düşünür Aristotales; ‘’Doğa boşluktan nefret eder’’ demiştir. Aristotales’in boşluk ve hiçlikleri sürekli reddetmesi Batı dünyasının sıfır kavramını benimsemesini geciktirdi. Ancak 13. yüzyılda İtalya’daki bankerler hesaplamalarında sıfırın ne kadar faydalı olduğunu kavrayabildiler. Boşluklar bir şeyleri içlerine çekip, emmezler. Yalnızca çevredeki atmosferin maddeyi içine ittiği alanlar oluştururlar. Evrenin hiçten var olduğu düşüncesi efsane ve dinsel metinlerde en çok ele alınan konulardan biridir.
Güncel kuramlar evrenin bir boşluk enerjisi durumunda, yani boşlukta oluştuğu yönünde.Bir fizikçi için hiçlik diye bir kavram söz konusu değildir. Boş denilen alanlar sanal parçacıklar ve karşıt parçacık çiftleriyle doludur. Sanal parçacıklar hızla oluşurlar ve enerjiyi koruma yasasına uygun olarak yaklaşık 10 üstü -25 saniyede birbirini yok ederler. Metafizik, Hiçlik üzerine, eski çağlardan beri, çeşitli anlamlara gelebilen şu tez içinde kendini ifade eder; “ex nihilo nihil fit”: Hiçbir şeyden hiçbir şey oluşmaz. Bu tezin tartışılması içinde, Hiçliğin kendisi hiçbir zaman sorun haline gelmemesine rağmen bu tez, her defasında Hiçliğe yöneltilen dikkatin, var olmanın hangi kavrama dayanması gerektiğine işaret eder. Var olmak hiçliğe dayanır.
Antik metafizik, Hiçliği, var olmayan yani biçimlenmemiş ve buna karşılık bir fikri, “görünmeyen şeyi” var olarak sunan, böylece var olabilen ancak kendiliğinden biçimlenemeyen, biçimden yoksun madde şeklinde kabul eder.Var olan, olduğu gibi kendini biçimin içinde sunan ve kendiliğinden biçimlenen biçimdir. Bu varlık görüşünün kökeni, meşruiyeti ve sınırları Hiçliğin kendisinden daha fazla tartışılmaz. “O halde saf Varlık ve saf Hiçlik özdeştirler.” Hegel’in bu tezi doğruluğunu sürdürmektedir. Varlık ve Hiçlik karşılıklı olarak, ‘’Düşüncenin Hegelyen kavramı tarafından ele alındığı şekliyle’’ bu ikisinin belirsizlikleriyle ve doğrudanlıklarıyla uyuştukları için değil, Varlığın kendisinin özünde sonlu olduğundan ve sadece, Hiçliğin içinde, var olanın dışından doğan, varoluşun aşkınlığı içinde ortaya çıkışından dolayı birleşirler. Kısaca, «her şey» kuramının ardında yatan unsur «hiçlik» olabilir. Egonuz hiçbir zaman, bir hiç olduğunuzu kabul etmediği için, var olma savaşı vermektedir. Hiç olmadığınızı kanıtlamak için, makam sahibi olmayı, pahalı giysiler giymeyi ve pahalı arabalar almayı, güzel biriyle evlenmeyi kendinize hedef seçersiniz. Bu durumda hiçlik içinde kıvranan diğer hiçlere var olduğunuzu kanıtlamaya çalışırsınız.
Evren hiçlikten Tanrı’nın ‘’Ol’’ emriyle oluştu. ‘’Ol’’ kelamı maddi değil, bir hiçliktir. Ancak tetikleyici bir anahtar kelimedir. Olmak veya olmamak insanoğlunun temel çabasıdır. ‘’Ol’’ kelimesi bir başlangıçsa, bu başlangıcın sonu ‘’Öl’’ emridir. Hiçlikten oluştuysak ve hiçliğe ölüyorsak o zaman hiçlik bir gerçekliktir. Evren, Tanrı’nın Adem aynasındaki suretinin yansıması ise, içinde bulunduğumuz boyut hiçlik üzerine kurulmuş bir hologramdan başka bir şey değildir. Öyleyse yaşam, gerçekliğin dışında tıpkı ekranlarınızda seyrettiğiniz film ve oyunlar gibi bir tasarım ve rüyadan başka bir şey değildir.
‘’Ahmet hiç buraya geldi mi ?’’ sorusunu sorduğumuzda, hiç kavramını bir boyutla ilişkilendirmiş oluruz. O zaman hiç, hiçlikten varlığa geçmiş olur. ‘’Sen bir hiç bile değilsin.’’ cümlesiyle, hiçin aslında var olan bir şey olduğunu kabul ederiz. ‘’
Ne Yapıyorsun ?’’ sorusuna verilen ‘’hiç’’ cevabı da bir eylemi ifade etmektedir. Var olmayı kanıtlamak, aslında hiçliği (yokluğu) kabul etmekle oluşur. Aksi takdirde varlık kendini kanıtlayamaz. Mutasavvıflara göre gözle görülen dünyanın, kalp üzerinde meydana getirdiği etkiye ‘’Hicap’’ adı verilir. Hicap aynı zamanda perde, engel ve örtü anlamındadır. Gerçeğin perdelenmesini hiçlik sağlar. ‘’Hace’’ Arapça ‘’söz’’ anlamındadır. Bu kelime aynı zamanda hoca (Öğretici) ve hacı anlamında da kullanılır. Evrenin yaratılmasında ‘’Ol’’ emri, hakikati perdeleyerek yalnızca ondan yayılan ışığı yansıtmıştır. Sufi’ler ‘’ben yokum’’ diyerek var olurlar ve tasavvufta hiçliğe ulaşmaya çalışırlar. Özellikle Mevlana eserlerinde hiçliği ‘’Hiçlik Makamı ‘’ olarak belirtir ve ulaşılması zor bir derece olarak gösterir. Benlik Makamından, Hiçlik makamına giden süreç zorlu bir süreçtir.
MEVLANA DİYOR Kİ ;
Tanrıya hürmet eden insan
Bu suretle niçin düşünürsün ?
Ağırbaşlılığa döndüm yüzümü,
Ben ne Müslümanım, ne Hindiyum,
Ne Hristiyan, ne Zerdüşt, ne de Yahudi.
Ne Batının yanındayım, ne Doğunun.
Ne Okyanusunum, ne de yeryüzünden çirkin bir yaratık.
Ne doğal bir mucizeyim, ne de ötedeki yıldızlardanım.
Ne toz tanesiyim, ne de solunan hava.
Ne damardaki suyum, ne de ateşten vücut buldum.
Ne üzerine basılan dünyevi bir halıyım,
Ne de dünyevi bir mücevher.
Ne kainata hapsoldum, ne de göklerin saltanatına.
Ne ataların vaatleriyim, ne de geleceğin kahini .
Ne Cehennem azabıyım, ne de Cennetin zevki.
Ne Adem’in, ne de Havva’nın soyundanım
Ne de Cennetle ilgili yalana inanan bir dünyadanım.
Yerim yok, yüzüm yok, vücudum ve ruhum yok.
İlahi bir bütünüm de yok.
Neşeli kahkahaların ikiliğini saf dışı ettim,
Buradaki ahengi gördüm.
Bundan sonra ahenk, hangi şarkıyı söylediğimdir.
Ahenk ne konuştuğumdur.
Ahenk ne bildiğimdir ve neyi araştırdığımdır.
Aşkın kadehinden sarhoşum.
Yukardaki ve aşağıdaki iki dünyayı da kaybettim.
Bana gelen tek kader güçlü bir dilenciliktir.
Bütün hayatım boyunca şayet bir kez adını unutursam,
Böyle bir an için, pişmanlığımdan, ömrümü verirdim.
Sevgili hocam Şems-i Tebrizi, bu dünyada aşkla sarhoşum.
Aşk yolu kolay bir yol değil.
Yıkılmışım, batmalıyım.
Mevlana
HİÇLİK ÜZERİNE BİR NASRETTİN HOCA FIKRASI
Nasreddin Hoca’ya sormuşlar:
“ Sen kimsin? ”
“Hiç” demiş Hoca,
“Hiç kimseyim.”
Dudak büküp önemsemediklerini görünce, sormuş:
“ Peki sen kimsin? ”
“Mutasarrıf” demiş adam kabara kabara.
“Sonra ne olacaksın? ” diye sormuş Nasreddin Hoca.
“Herhalde vali olurum” diye cevaplamış adam…
“Daha sonra? ..” diye üstelemiş Hoca.
“ Belki vezir” demiş adam.
“Daha daha sonra ne olacaksın? ”
“Bir ihtimal sadrazam olabilirim.”
“Peki, ondan sonra? ”
Artık makam kalmadığı için adam boynunu büküp son makamını söylemiş:
“Hiç.”
“Daha niye kabarıyorsun be adam, ben şimdiden, senin yıllar sonra gelebileceğin makamdayım: ‘’Hiçlik makamında! ” demiş Nasrettin Hoca.
YOKLUK, VARLIĞIN AYNASIDIR